GÜNDEM

Hayatın ne kadar eder! – Aslıhan Dağıstanlı Aysev

“Hatırladığım son şey, kapıya doğru koştuğumdu. Daha önce bulunduğum yere açılan geçidi bulmalıydım. ‘Rahat ol’ dedi gece görevlisi.

Bizler ev sahipliği yapmaya programlandık. İstediğin zaman çıkış yapabilirsin ama buradan asla ayrılamazsın!”

Bu sözler, Eagles’ın 1976 tarihli “Hotel California” şarkısına ait. Şarkının Kaliforniya’daki doyumsuzluk, aşırılık ve etik çürümeyi eleştirdiği kabul edilir. Otel bir semboldür: İnsanları önce güler yüzle buyur eden, sonra da içine hapseden çürümüşlüktür.

Eğer Eagles, bu besteyi bugünün Türkiye’sinde yapsaydı şarkının adı Grand Hotel Kartalkaya, eleştirinin odağı ise ihmal olurdu.

İhmalkârlık, geri kalmışlığın kardeşidir ve bizim gibi ülkelerde her gün başka bir yüzle karşımıza çıkar. Bir gün depremde, kırık kolonların altında. Bir gün beş yıldızlı bir otelin isli, yanık duvarlarında.

Albert Camus “Veba” romanında der ki: “Bir ülkeyi tanımak istiyorsan o ülkede insanlar nasıl ölüyor, ona bak.”

Türkiye’yi tanımak kolaydır. Biz şans eseri yaşarız. Ecelimizle değil, ihmalkârlıktan ölürüz. Çoğunlukla cümbür cemaat, toplu sayılar arasında bir rakam olarak aniden ayrılırız: Depremde kolonu kesik bir binada, selde dere yatağına konan evde, trafikte hız yapan alkollü sürücüyle, madende, yangında. 300 TL’lik bir duman dedektörü olsa ya da olanı doğru dürüst çalışsa yaşayacağımızı bile bile gecesi 30 bin TL olan otel odamızda çaresiz, göçer gideriz bu ihmaller ülkesinden.

“İhmalkârlık yüzünden ölüm oranı” istatistiksel olarak takip ediliyor olsaydı biz bu zirveyi hiçbir ülkeye kaptırmazdık. O derece iddialıyız. Ortalama yaşam süresi uzunluğunda da zaten dünyada 70. sıradayız.

KAFA YAPISI

Dünyada en uzun ömürlü insanlar Japonya’da (84.8 yıl) ve İsviçre’de (83.4 yıl) yaşıyor. Biri suşi ve sake, diğeri peynir fondü ve şarapla besleniyor. Diyetleri pek benzemese de onların ömürlerine ömür katan ortak bir noktaları var: Yaşama verdikleri kıymet. Çocukluktan itibaren saygı, disiplin, liyakat ve güvenlik bilinciyle yetiştiriliyorlar. Böyle bir temel, ülkelerinin güvenli olmasını da beraberinde getiriyor.

Cenevre’ye ilk taşındığımda fark ettim ki aynı yerde yaşasak da İsviçrelilerle bambaşka kafalardayız. Onlar, benim gibi sürekli tetikte değil. Kafalarına yolda yürürken bir tabela düşebileceğini, yolların aniden çökeceğini ya da çocuğunu kreşe gönderirken lavabonun altında kalabileceğini düşünmüyorlar. Sistemlerinin sağlam olduğuna güveniyorlar. Bizim coğrafyada “Bir kereden bir şey olmaz” diye diye büyük facialara davetiye çıkarılır. İsviçre’de ise işler baştan sıkı tutulur. Binalar depreme ve yangına dayanıklıdır. Yangın tatbikatları düzenli yapılır. Bizde matah olan “kurnazlık”, İsviçre’de aptallık olarak görülür. Bu yüzden İsviçre’nin en korkunç otel yangını 1988’de Zürih’te yaşanmış ve 6 kişi yaşamını yitirmiştir.

TARİHTEN DERS ALMAK

Kartalkaya faciası, tarihin en büyük üçüncü, son yüzyılın ise en ölümcül otel yangını olarak kayıtlara geçti. Keşke geçmişten ders alabilseydik. Tarihin en büyük otel yangını, 1971’de Güney Kore’nin Seul kentinde meydana geldi. 158 kişi yaşamını yitirdi. Güney Kore, bu trajediden sonra kapsamlı bir dönüşüm gerçekleştirdi. Yangına dayanıklı malzeme kullanımı zorunlu hale geldi, sprinkler sistemleri kuruldu, itfaiye teşkilatı modernize edildi. Bugün, Güney Kore yangın güvenliğinde dünyanın en ileri ülkelerinden biridir.

Seul’den yaklaşık 50 yıl sonra Grand Kartal Otel’de yaşananları sindirmek çok daha zor. 78 canımızı yitirdik. Çocuklarını camdan aşağı atan annelerin çığlıkları, çarşaflara tutunan insanlar… Ocakları sönen ailelerin cenazelerinin bir tavuk firmasının soğuk hava depolu TIR dorsesinde taşınması…

Dünyanın dört bir yanında milyonlarca kayak oteli var. Sadece İsviçre’de 392 kayak merkezi ve binlerce otel mevcut. Ancak kaymaya gidip yanarak ölen ve cenazesi bir tavuk TIR’ında taşınan başka bir ülke yok. Bizim canımızın değeri belli: Kilosu 100 liralık piliçten hallice, 300 liralık dedektörden ucuz!

Oysa gelişmiş ülkelerin yurttaşlarının canı kıymetlidir. Hesap sorarlar, öyle üç gün sonra değişen gündemle unutmazlar.

Bu yüzden bir zamanlar 2026 Kış Olimpiyatları’na ev sahibi olmak için başvuran ülkemizin reddedilmesi hayırlı olmuş. Resmen ucuz atlattık! Düşünsenize onca kişi ülkeye gelse ve böyle bir facia ile karşılaşsa…

Allah korusun. Umarım bu kez dersimizi alırız. Gerekli reformları yaparız. Çünkü ihmalkârlığın bedeli hem insan yaşamıdır hem de geri kalmışlık.

İlgili Haberler

‘Öcalan’ karşıtı eylem yapmışlardı: Şehit yakınları ve gazilere MHP’den tepki

admin

Hatay’da mahallenin muhtarı kapı kapı dolaşıp atık yağları topluyor

admin

Kemal Kılıçdaroğlu’ndan Türkçe ve Arapça ‘Suriye’ mesajı

admin

Gaziantep Türkiye’de ilk sırada! 2024 yılına resmen damga vurdu

admin

Birleşik Kamu İş Başkanı Yeşildağ: ‘Üye sayımız 1 milyona çıkmalı’

admin

İstanbul’da dehşet! Nişan eğlencesinde damadı bıçakladı: Savunması pes dedirtti!

admin

Yorum Yap

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bu konuda sorun yaşamadığınızı varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul Et Devamını Oku

Çerez Politikası