GÜNDEM

CHP’li Türeli, cumhuriyet tarihinin en büyük bölüşüm şokunun yaşandığını söyledi: Halktan sabır istenirken müteahhit vergi vermiyor

“ÖTV ve KDV’nin vergilerin içindeki payı toplam yüzde 65 iken gelir ve servet vergilerinin payı yüzde 35 seviyesinde. Bu vergiler adaletsiz, gelir dağılımını bozuyor. Vergileri dar gelirli vatandaş ödemeye devam edecek.”

“Bir yandan insanlardan sabır isteniyor diğer yandan KÖİ modeliyle müteahhitlere paralar tıkır tıkır ödeniyor. KÖİ projelerinde 44 müteahhit var. Bunlardan 37’si matrah beyan etmemiş. Vergi vermiyor. Böyle bir model olamaz.”

“2025’te bütçe açığı 1 trilyon 931 milyar lira öngörülmüş. Vazgeçilen vergiler ise 3 trilyon lira. Vergilerden vazgeçilmese açık verilmeyecek. Faiz giderleri ise patladı. 1 trilyon 950 milyar lirayla bütçe açığından bile fazla.”

Plan ve Bütçe Komisyonu CHP Grubu Sözcüsü, İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 

– Cumhurbaşkanı Erdoğan “halkın bütçesi” diye bir paylaşım yaptı. 651 milyar TL sosyal yardımlara ayrılan paradan söz etti. Ne dersiniz?

Sosyal yardımdan yararlanmak, yoksulluktan kurtulmak bir ihsan, bir bağış değil temel bir vatandaşlık hakkıdır. Bu yüzden de sosyal yardımlara ayrılan para ile övünmek bir iktidar için doğru bir yaklaşım değil. Diğer taraftan, ülkemizde sosyal yardımlara ayrılan para yüksek değil, düşük. Yıllar itibarıyla bakıldığında milli gelirin yüzde 1.1’i civarında ve değişmiyor. Oysa gelişmiş ülkelerde bu rakam çok daha yüksek. OECD ortalaması yüzde 2.5. 

‘ÇÖZÜM ÜRETMİYOR’

ülkemizde sosyal yardımlar var olan sorunlara çözüm üretemiyor. Sosyal koruma sistemi, sosyal sigorta, sosyal hizmet ve sosyal yardımlardan oluşur. Burada sosyal sigorta primli bir sistem, diğerleri ise primsiz sistemlerdir. Ancak ülkemizde bu sistemler birbirinden ayrı çalışıyor. Bu çerçevede primli ve primsiz sistemlerin tek bir çatı altında birleştirilmeye ihtiyacı var. Türkiye’de sosyal transferlerin yoksulluk oranı üzerindeki etkisinin AB ülkelerine göre daha sınırlı olmasının temel nedeni o ülkelerde primsiz sistemlerin ağırlıklı, bizde ise primli sistemlerin ağırlıklı olmasından kaynaklanıyor. 

‘SİSTEM VERİMSİZ’

Öte yandan son derece verimsiz bir sistem var. Belediyeleri de sayarsak 7 ayrı kurum sosyal yardım veriyor. Bu kapsamda, tek bir çatı altında birleşmiş, hane halklarını temel alan bir yapının kurulması büyük önem arz ediyor. 22 yıllık AKP iktidarında ne yazık ki bunlar yapılmadı.

– Türkiye’deki gelir adaletsizliği 2025 yılı bütçesine ne kadar yansıdı?

Bugün Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en büyük bölüşüm şokunu yaşıyor. Yoksulluk artıyor, yaygınlaşıyor ve derinleşiyor. TÜİK’in yüzde 5’lik gelir dilimlerine göre, en düşük gelire sahip yüzde 5, milli gelirin yüzde 1’ini alırken, en zengin yüzde 5, yüzde 24’ünü alıyor. Yine uluslararası kuruluşların yaptığı tahminlerde, Türkiye’deki en zengin yüzde 1 ülkedeki servetin yüzde 40’ına sahip. Kalan yüzde 99 ise servetin yüzde 60’ını paylaşıyor. Bütçede ise bu eşitsizlikleri düzeltmeye yönelik hiçbir politika ve önlem yok. Böyle bir sorun yokmuş gibi hareket ediliyor. 

– Vergi gelirlerindeki artış ne kadar öngörülüyor?

2025 için vergi gelirlerindeki artış yüzde 46.5 olarak öngörülüyor. Vergilerde ÖTV ve KDV gibi dolaylı vergilere dayalı vergi yapısı devam ediyor. Bu vergiler son derece adaletsiz vergiler olup gelir dağılımını bozuyor. Başka bir ifadeyle vergileri yine dar gelirli vatandaş ödemeye devam edecek.

‘VAZGEÇİLMESE AÇIK OLMAZ’

– Geçen yıl vergi harcamalarının yani istisna, muafiyet ve indirimler yoluyla vazgeçilen vergilerin bütçe açığından daha fazla olduğunu söylemiştiniz. Şimdi durum nedir?

2025’te bütçe açığı 1 trilyon 931 milyar lira olarak öngörülmüş. Vazgeçilen vergiler ise 3 trilyon lira. AKP iktidarları döneminde hazırlanan tüm kalkınma planlarında, OVP’lerde, yıllık programlarda ve bütçelerde “Vergi harcamaları etkinlik açısından gözden geçirilerek daraltılacak” denmesine rağmen vergi harcamaları artmaya devam ediyor. Bu vergilerden vazgeçilmese Türkiye ekonomisi bugün bütçe açığı vermeyecek, borçlanmayacak. Harcamalar da ekonomiyi büyütmeye, istihdamı artırmaya ve gelir dağılımını düzeltmeye yönelik çok daha gerekli ve verimli alanlara yapılacak.

– Açık, halkın vergileri ile mi tamamlanıyor?

Vergi yükü son yıllarda artıyor. Dolaylı vergilere dayalı dengesiz yapı devam ediyor. ÖTV ve KDV’nin vergilerin içindeki payı toplam yüzde 65 iken esas itibariyle alınması gereken gelir ve servet vergilerinin payı yüzde 35 seviyesinde. Bunun da çok büyük bir kısmı çalışanlardan stopaj yoluyla kaynakta kesilen vergiler. Harcamalar açısından bakıldığında ise bütçe içindeki kara delikler büyüyor.

– Nedir kara delikler?

Kamu özel işbirliği (KÖİ) modeliyle 2025’te köprülere, otoyollara, şehir hastanelerine bütçeden ödenecek para 204.2 milyar lira. 2025-2027 dönemini kapsayan 3 yılda bu ödeme 689 milyar lira olarak öngörülmüş. Bununla birlikte, bu ödemeler döviz cinsinden yapıldığı için döviz kurundaki bir artış bu rakamları daha da yükseltecek. 

– Kur koruma da kara delik mi?

Tabii ki. 2023’te kur korumalı mevduat sisteminden Merkez Bankası’nın (MB) yüklendiği zarar 830 milyar lira. 2024 rakamları henüz açıklanmadı ama MB analitik bilançosu üzerinden yapılan bazı hesaplamalara göre 300-350 Milyar TL civarında gerçekleşebileceği tahmin ediliyor. 

– Bakan Mehmet Şimşek “Dezenflasyon başladı ve devam edecek” dedi. Doğru mu?

Hazırlanan 2025 bütçesi tamamen dezenflasyon hedefine kilitlenmiş durumda. Yani hedef, enflasyonu önümüzdeki 2-3 yıllık süreçte kontrollü olarak tek haneye indirmek üzerine kurulu. 

Şimşek’in bu sözleri dezenflasyonun yükünü halkın yüklenmeye devam edeceğini gösteriyor. İktidarın enflasyonu düşürme politikasının iki temel ayağı var. Birincisi toplam talebi kısmak. Sıkı para, sıkı maliye ve sıkı gelirler politikasıyla harcamaları azaltmak istiyorlar. İkincisi ise yüksek faiz politikası sonucunda yurt dışından sermaye girişleri ile döviz kurunu baskılayarak maliyet enflasyonu önlemeye çalışıyorlar. 

– Beklentide değişiklik oldu mu?

Enflasyonist beklentiler kırılmadı. MB’nin beklenti anketlerinde enflasyon beklentileri çok yukarıda seyrediyor. Diğer taraftan piyasaların eksik, rekabetçi, tekelci ve oligopolist yapısını değiştirmiyorsunuz. Bugün Türkiye’de belli sektörlerde firmalar piyasaya hâkim ve istedikleri gibi fiyatı dikte ediyor. 

‘ENFLASYONUN ÜZERİNDE KAR’

Hükümet cephesinde ise enflasyonun nedenini ücret artışlarında gören ve bu çerçevede ücret ve maaş artışlarını sınırlayarak enflasyonu düşürmeye çalışan bir yaklaşım var. Bu doğru değil. Türkiye’nin son dönemde yaşadığı enflasyon kâr itişli enflasyondur. Son yıllarda şirket karları enflasyonun çok üzerinde gerçekleşti.

– Enflasyonda düşüş başarılabilecek mi?

Ekonominin mevcut yapısına ve uygulanan politikalara bakıldığında enflasyonun beklendiği gibi düşmeyeceğini göreceğiz. OVP’de enflasyon tahmini 2025’te yüzde 17.5 idi. 2026’da yüzde 9,7 ile tek haneye indirmeyi planlıyorlardı. Yakın zamanda MB Enflasyon Raporunu açıkladı. Yüzde 17.5 olan 2025 enflasyon tahmini yüzde 21’e, yüzde 9.7 olan 2026 yılı enflasyon tahmini yüzde 12’ye yükseldi. 2026’nın sonunda da tek haneli enflasyon yok. Diğer taraftan, enflasyonun bu söylenen rakamlar kadar dahi indirilemeyeceğini ve gittikçe yukarıya doğru revize edileceğini göreceğiz. 2025’te enflasyonun yüzde 30-35 arasında gerçekleşmesi muhtemel gözüküyor.

– Nasıl bir sistemle bütçe açığı verilmez?

Kamu harcamalarından başlayarak israfı önleyecek harcama reformu yapılmalı. Ama bu kamuda çalışan işçinin, memurun, emeklinin ücretlerinden kısarak olmamalı. Ekonominin sermaye stokunu ve bu çerçevede potansiyel büyümesini artıracak kamu yatırımları da bu kapsamın dışında tutulmalı. Vergi reformu yapılmalı. Kazanca göre adil bir vergi sistemi kurulmalı. Vergi harcamaları daraltılmalı. Düşük gelirli kesimlerin vergi yükü hafifletilmeli. Kayıt dışı kontrol altına alınmalı. Bütçe denk olsa borçlanma ihtiyacı da olmayacak. Ancak bütçe açığı verdiğinizde borçlanıyorsunuz.

‘FAİZ GİDERLERİ PATLADI’

– Borçlanma kaynaklı faiz giderlerinin durumu nedir?

Faiz giderleri patladı. 2025’te yüzde 50.2 artacak. 1 trilyon 950 milyar TL ile bütçe açığından fazla faiz gideri var. Bugün Türkiye’nin iç ve dış borçlarının faizleri ana parayı geçti. Bunlar Türkiye ekonomisini sıkıştırıyor.

– Asgari ücret görüşmelerinde uzun süre rakamlar kamuoyu ile paylaşılmadı. Açıklama ise beklenmedik bir anda oldu. Neden böyle bir süreç yaşandı?

Bu aslında beklenen bir süreçti. Bunun böyle olacağını bütçe görüşmelerinde defalarca söyledik. Gerek OVP’de, gerekse Hazine ve Maliye Bakanı’nın konuşmalarında ekonomide geçmiş enflasyona endeksleme yaklaşımının terkedilerek hedeflenen, beklenen enflasyona göre ücret ve maaş artışlarının yapılması gerektiği konusu açıkça ifade edilmekteydi. 

– Türk-İş komisyondan çekildiğini açıkladı…

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, işçi kesimi, işveren kesimi ve hükümetten beşer kişi olmak üzere toplam 15 kişiden oluşuyor. Ve işverenle hükümet ortaklaştığında işçi kesimi ne derse desin asgari ücret ona göre belirleniyor. Bu çerçevede, komisyonun yapısının yeniden düzenlenmesi gerekiyor.  

– Asgari ücrette iktidar çevreleri dahi daha yüksek bir artış bekliyordu. Neden bu kadar düşük oldu?

Çünkü dezenflasyon süreci var ve vatandaşın alım gücünü azaltarak enflasyonu aşağı çekmeye çalışıyorlar. Diğer taraftan bazı uluslararası kuruluş temsilcilerinin aylar önceki değerlendirmelerinde yüzde 30 rakamını refere etmeleri de ilginç bir husus diye düşünüyorum.  

– Altıncı ayda ikinci kez düzenleme yapılma ihtimali var mı?

Hükümetin tavrından ve “Asgari ücretliyi enflasyona ezdirmedik” söyleminden yıl içinde ikinci bir düzenlemenin yapılmayacağı anlaşılıyor. Oysa asgari ücret yüksek enflasyon dönemlerinde yılda iki hatta üç veya dört kere dahi belirlenebilir. Yıl sonuna kadar aynı rakamla devam edilmesi asgari ücretli kesimde büyük kayıplar yaratıyor. 

– Hükümet çevreleri artışı dolar ile karşılaştırıyor…

Dolar ile karşılaştırmak döviz kurlarının baskılandığı ortamlarda doğru bir yaklaşım değil. Burada önemli olan bir husus da asgari ücret miktarının 12 ay boyunca devam edecek olması. Dolar kurundaki bir artış asgari ücretin satın alma gücünün azalması anlamına gelecek. O zaman ne ile karşılaştıracaklar. Burada doğru olan, asgari ücretin ülkedeki açlık ve yoksulluk sınırı ile karşılaştırılması. Şu anda asgari ücret açlık sınırının çok az üstünde. Önümüzdeki 2-3 ay içinde açlık sınırının da altına düşecek. Oysa asgari ücretlinin ailesi ile birlikte insan onuruna yaraşır bir yaşam sürecek gelir düzeyine sahip olması gerekiyor. 

‘PEMBE TABLO ÇİZİYORLAR’

– Erdoğan, “2025 bir önceki seneden daha iyi olacak” dedi ve biraz daha sabır istedi…

2025’te enflasyon inmeyecek, durum daha da kötüleşecek. Bir pembe tablo çizmeye çalışıyorlar ama savaş halindeki Rusya ve Ukrayna’nın enflasyon oranları bile Türkiye’den daha düşük. Enflasyonun altında ücret artışları var. Diğer taraftan vergi artışları yüksek. Rakamlara bakınca gerçek açık ve net olarak ortaya çıkıyor. Bir yandan insanlardan sabır isteniyor diğer yandan KÖİ modeliyle müteahhitlere paralar tıkır tıkır ödeniyor. Vazgeçilen vergilerde, istisna ve muafiyetlerin kapsamında hiçbir değişiklik yapılmadı. 

– Vergiler müteahhitlere mi gitti o zaman?

KÖİ projelerinde 44 müteahhit var. Bunlardan 37’si matrah beyan etmemiş. Vergi vermiyor. Böyle bir model olamaz. Bunlar kara delikler.

‘ARTIK BIÇAK KEMİĞE DAYANDI’

– CHP lideri Özel “30 bin lira yoksa mücadeleye, itiraza devam edeceğiz. Bu memleketi size dar edeceğiz” demişti. CHP ne yapacak?

Asgari ücretin açıklandığı ilk günden itibaren CHP olarak tavrımızı ortaya koyduk. Cumartesi günü Ankara’da Tandoğan Meydanı’nda emek örgütleriyle birlikte “Bu Asgari Ücrete Yokuz” mitingini yaptık. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da örgütümüzle, partililerimizle birlikte sahada, meydanlarda, halkın yanında olacağız. 

– Açıklanan asgari ücreti de dikkate alırsanız yakın zamanda seçime gidilme ihtimali var mı?

Bunu yaşayarak göreceğiz. Anlaşıldığı kadarıyla iktidar önce enflasyonu düşük hanelere indirmeyi, sonrasında seçime gitmeyi planlıyor. Bu anlamda da her şeyin düzeleceğini söyleyerek vatandaşlardan biraz daha zaman istiyor. Ama artık bıçak kemiğe dayandı. Ülkede yaşayan milyonlarca insanın açlık sınırının altında ücret aldığı, yoksulluğun giderek daha çok yaygınlaştığı ve derinleştiği ortamda seçim bir gerekliliktir. Burada da muhalefet kadar, yurttaşlarımızın göstereceği tepkiler de belirleyici olacak. 

Yerel seçimde iktidarın uyguladığı yanlış politikaların sonucunu gördük. Ülke bugün yerel seçimin yapıldığı dönemden de daha kötü bir durumda. Türkiye’nin ihtiyacı olan ve sorunları çözecek olan seçimdir. 

PORTRE

1963’te Amasya’da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü’nü bitirdi. Yüksek lisansını ABD’de Güney Kaliforniya Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde yaptı. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı’nda planlama uzmanı olarak çalıştı. ODTÜ’de öğretim görevlisi olarak ekonomi dersleri verdi. Türkiye İş Bankası’nda ve İş Portföy Yönetimi AŞ’de yönetim kurulu üyeliğinde bulundu. Mülkiyeliler Birliği’nde ikinci Başkanlık, Onur Kurulu Üyeliği ve Mülkiye Araştırma Merkezi Kurucu Başkanlığı görevlerini yürüttü. İzmir milletvekili olan Türeli, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda CHP grup sözcülüğü görevini yürütüyor.

İlgili Haberler

Özgür Özel’den Özlem Gürses kararına sert tepki: ‘Bunu da yaptınız, yazıklar olsun!’

admin

Birleşik Kamu İş Başkanı Yeşildağ: ‘Üye sayımız 1 milyona çıkmalı’

admin

Vitor Pereira’dan 2’de 2: Wolves, Manchester United’ı devirdi!

admin

‘Türkiye hâlâ ötekileştiriliyor’

admin

KAAN Yunanistan’da panik yarattı: Türkiye 5. nesil savaş uçağı üretirken biz vida bile üretemiyoruz

admin

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir tek o hediyeyi kabul etti! Behzat usta 56 yıldır ahşaba şekil veriyor

admin

Yorum Yap

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bu konuda sorun yaşamadığınızı varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul Et Devamını Oku

Çerez Politikası